6.02.2014

The House Cafe Ortaköy

*Please scroll down for English!

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba!
Bundan sonra buralarda daha sık olacağıma inancım tam, bu uzun aradan sonra yorumlamak istediğim bir çok yer birikti, gerek yurt içi gerek yurt dışı deneyimlerimi sizlerle paylaşacağım.
Bugün ki mekanımız ise oldukça popüler olan bir cafe-restaurant, The House Cafe, bu mekanı iki ayrı şubesiyle inceleyeceğim, en sevdiğim olan Ortaköy ve yurt dışından döndükten sonra ilk kez yeni menüsündeki yeni tatları denediğim İstiklal.
Ortaköy benim favori şubem diyebilirim rahatlıkla, kalabalık olsa bile kaostan uzak kalmayı başarabiliyor benim gözümde. En sevdiğim yanı ise yazın kurulan minik iskelesindeki iki kişilik masalar; denize sıfır bu bölümle yepyeni bir boyut kazanıyor, çünkü iki adım atarak kendinizi denizde bulabilirsiniz! Özellikle akşam üstleri muhteşem bir atmosfer kazanan iskelecik; romantik akşam yemekleri için ideal ötesi, herkesten ve her şeyden izole, kulağınızda hafif bir müzik ve size eşlik eden kişinin sohbetiyle boğazla tam anlamıyla iç içe harika vakit geçirebilirsiniz.

Tabii ki tadı damağınızda kalacak tek şey manzara değil...

15.12.2012

Basın Açıklaması :)




         

indeed.
Uzunca bir ara vermenin bünyemdeki son raddede kontrol edilemez şekilde verdiği huzursuzluğu bozmak niyetindeyim. Sayfamın tıklanma sayısı 2bin'e yaklaşırken o tıklanmalara haklı sebepler vermenin boynumun borcu olduğunu düşünüyorum. Blog sahibeniz bendeniz bir süredir yurt dışında yaşadığından değil blog ile hayatının büyük bir bölümüyle ilgilenmekten aciz kalmıştır sevgili okuyucu. İstanbul'da başlayan serüvenim yurt dışında da devam etsin diye karar verdim; belki gün gelir siz de o şehir(ler)e gidersiniz de elinizin altında yeme-içme'ye dair bir fikir bulunur. Veya o şehirde yaşıyorsunuzdur, size ufacık bir yeni keşif sunmuş olurum. Aslında bir süre daha önceden hazırlamış olduğum İstanbul mekanlarıyla devam edeceğim büyük ihtimal. İçimden geldiği gibi blog'umu güncellemek dileğiyle. Sevgiyle kalın.

11.12.2011

Ranchero- Nişantaşı

Merhabalar!
Bugünkü mekanımız, ilk kez gitme şansına sahip olduğum, Nişantaşı'nın çok güzel bir caddesi olan Abdi İpekçi Caddesi'nde yer alan Ranchero.


Ranchero bir Meksika Restaurant'ı ve ilk şubesini 2005 yılında Bağdat Caddesi'nde açmış. Yaklaşık 1.5 yıl önce de Nişantaşı'nda ikinci bir şube açmışlar. Sahibi yarı Türk yarı Meksika'lı anladığım kadarıyla. Mekanımız, Reasürans çarşısının ikinci katında yer alan bir kaç cafe/restaurant arasında. Mekan güzel, sempatik ve dışarısı güzel ısıtılıyor. Eğer üşüyen bir tipseniz size rengarenk çok şirin bir panço veriyorlar ki görülmeye değer bir şey bu. :) Mekanın eksiği ise tek geçerim, bir tuvaleti-lavabosu olmaması. Çarşı içinde olduğundan tuvalet için kafa yormamışlar, gerisin geri yolu yürüyüp çarşı içindeki tuvalete gidiyorsunuz. Kış zamanı hiç de katlanılacak bir durum değil. Bu sadece Ranchero'ya özgün bir şey değil, oradaki bütün mekanlarda durum aynı. Bir zamanlar kısa süre oradaki cafelerden birinde çalışmıştım, müşteri, çalışan herkes aynı tek bir tuvalette buluşuyor, ne kadar samimi değil mi? O tuvaletin temizliğinden kimler sorumlu hiç bilmiyor ve merak ediyorum.
Menüye gelirsek, gerçekten beğendiğimi söyleyebilirim. Her bir yemeğin resmi ve içerik açıklamaları bire bir şekilde menüde. Yani kötü sürprizlere yer yok. Menüde en çok beğendiğim uygulama ise, her yemek tercihinizin altına onunla uyumlu olan şarap önerilerinde bulunmaları. Bu bence çok güzel bir uygulama, hatta tüm mekanların uygulamaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Şarapla ilgili bir eğitimi olmayan Garson'un sallapati şarap önermesi yemeğinizi mahvedebilecek kadar saçma bir seçenek. Vejetaryen ve çocuk menüleri de mevcut ve side dish& sosları ekstra olarak alabiliyosunuz.
Menüde bulunmamasına rağmen makarna çeşitleri mevcut, bunu da yemeğin sonunda farkettim, masanın üzerindeki ufak bir kitapçığımsıda yazmışlar. Neden bu kadar gizlemeye çalışmışlar anlamadım. Ayrıca haftasonları 09:00-15:00 arası kahvaltı da mevcut, çay ücrestsizmiş.
Fiyatlara gelirsek, şaşkınlık yaratacak bir fiyat uygulamaları yok, benzer mekanlar seviyesinde diyebilirim.

21.11.2011

Midpoint-İstiklal

Merhaba!
İlk yazımı gitmekten çok keyif aldığım, çok sevdiğim bir mekanla yapmak istedim. Bugün Midpoint- İstiklal'deyiz. Galatasaray lisesini geçtikten sonra, yani bana göre İstiklal'in ikinci yarısında, Odakulenin çaprazında konumlanmakta olan mekan
güzel bir Boğaz manzarasına sahip. Yaz günleri güneşin denize yaptığı yansımalar arasında süzülen vapurları, bazen yelkenleri, yatları, hatta ticaret gemilerini izler, kendinizi daha çok tatilde hissederken; aslında İstanbul'da deniz olduğunu fakat bizim bundan faydalanamadığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Özellikle akşamları mekan ambians ve manzarayla harika bir voltran oluşturup sizi büyüsü altına alırken, geçen saatleri de farketmenizi engelliyor. Yani İstanbul'u gözleriniz kapalı dinlerken pek bir haz duyamıyorsanız, buraya gelip gözleriniz kocaman açık izlemenizi tavsiye ederim.


 
Peki mekanı çekici kılan sadece manzarası mı? Bir mekana niçin gideriz? Neden orası joker kart gibi hep aklımızın bir köşesindedir? Hizmet, kalite, ambiyans, mutfak, fiyat, konum, vs. vs... böyle sürer gider, ama akla ilk gelen kriterler bunlardır.

2.11.2011

Açılış Konuşması

Blogumun amacına uygun olarak, konuşmayı öncelikle bıçağımı kadehime vurarak üzerime çektiğim dikkatle başlamak isterim. :) Kalbinde çaylak, kafasında profesyonel bir şef, yeni mekanlar denemeyi seven, dışarıda yemeyi pek seven  ama ne zaman bir yere gitse bir türlü ne yiyeceğine karar veremeyen bir insan olarak sizinle deneyimlerimi paylaşmak istedim. Benim gibi kararsızlara ve dışarıda yemek yemeyi sevenlere biraz rehber olur umarım.
Bir sürü harika blog mevcutken çok da bir açık kapatmayacağım belki de ama "benim de çorbada tuzum bulunsun" istedim. Güzel paylaşımlara, kadehimi güzelliklere kaldırıyorum.